Değerli Okurlar, bugün, hızla gelişen ve büyüyen kentimiz Batman'ın geçmişine, 1970'li yıllarına bir pencere açmak istiyorum. Sürekli göç alan ve çehresi durmaksızın değişen bu kentin, o dönemlerdeki yaşam ritmi, bugünden oldukça farklıydı. Kaymakamlıkla yönetilen, nüfusu yaklaşık 50 bin civarında seyreden o Batman, bir dönemin ruhunu taşıyordu.
Elbette o dönemlerde de işsizlik ve yoksulluk vardı. Ancak, sokakları toprak, kışın ise çamur deryası olan o kentte, insanlar yine de mutluydu. Peki neden? Çünkü aramızda sağlam bir akrabalık, sarsılmaz bir dostluk bağı vardı. Aile bireyleri birbirine saygılıydı. Gençler, anne babalarının önünde sigara içmekten çekinir, büyüklerinin yanında ayak ayaküstüne atmak ayıp sayılırdı. Bu, sadece bir görgü kuralı değil, toplumsal saygının en somut göstergesiydi.
Bayramlar, o dönemin en büyük heyecanıydı. Kurban ya da Ramazan Bayramı yaklaştığında, hazırlıklar bir ay önceden başlardı. Çocuklar sabahın erken saatlerinde kalkar, anne babalarının ellerini öpüp harçlıklarını aldıktan sonra, diğer yakınlarının bayramını kutlamak için yollara düşerlerdi.
1980’li yılların sonuna kadar Kaymakamlıkla yönetilen bu küçük kentte dört sinema vardı! Evlerde televizyonun yaygın olmadığı o yıllarda, bir film izlemek ailece sinemaya gitmek demekti. Bu, sosyal yaşamın önemli bir parçasıydı.
Bugünkü gibi modern gezi alanları yoktu. İnsanlar gezmek için genellikle Türkiye Petrolleri (TPAO) Sitesi'ni tercih ederdi. Cumhuriyet Meydanı'nda bekleyen faytonlara binilir, oradaki aile çay bahçelerinde ya da havuz kenarında keyifli vakit geçirilirdi.
Teknolojinin bugünkü gibi hayatımızı sarmaladığı bir dünya değildi. Türkiye'de olan biteni öğrenmek veya müzik dinlemek için radyo vardı. Cep telefonu yoktu; insanlar ya tesadüfen karşılaşır ya da önceden haberleşip bir yerde buluşurdu. Herkesin evinde telefon bulunmazdı.
Batman'ı bir "kuş bakışı" görmek için Ulu Cami'nin minaresine çıkmak yeterliydi. Şimdiki gibi yüksek binalar yoktu. Evlerin yüzde 90'ı tek katlı ve çoğu kerpiçten yapılmıştı. 2+1 veya 3+1 gibi lüks daireler yerine, 70-80 metrekarelik mütevazı bahçeli evler vardı.
Yaz aylarının sıcaklarında, klima lüksü de yoktu. İnsanlar serinlemek için damlarda, tahtadan yapılmış, etrafı demir çubuklu ve beyaz örtüyle kaplı "taht" denilen yerlerde, yıldızların altında uyurlardı.
Pazar ve mutfak alışkanlıkları da farklıydı. Meyve bolluğu bugünkü gibi değildi; kışı kış mevsiminde, yazı yaz mevsiminde yaşardık. Kış ortasında karpuz veya üzüm bulmak neredeyse imkansızdı, çünkü her ürün kendi mevsimindeydi.
Düğün, nişan gibi özel günler salonlarda değil, evlerde ya da mahalle aralarında kutlanırdı. O dönemin en lüks ve kalabalık caddeleri ise Birinci Cadde ve İkinci Cadde'den ibaretti.
Sonuç olarak; 1970'lerin Batman'ı, maddi yoklukların olduğu ama insani zenginliğin tavan yaptığı bir yerdi. Çamurlu yollar, kerpiç evler, faytonlar, sinemalar ve damda uykular Her şeye rağmen, insanlar mutlu ve huzurluydu. Çünkü onları birbirine bağlayan o eşsiz akrabalık ve saygı ruhu, şehrin en büyük zenginliğiydi. Bugün hızla değişen kentimizde, o ruhu ve değerleri ne kadar koruyabildiğimiz, hepimizin düşünmesi gereken en önemli miras olsa gerek.
HOŞÇA KALIN